31 Aralık 2015 Perşembe

UÇURUM... (MİZAH-ÖYKÜ)



- ya oğlum sen nasıl bir insansın ya...

- nasıl bir insanım baba ?

- işte ben de onu soruyorum nasıl bir insansın? insan bir ay da 3 kere ana haberlere çıkar mı?...benim    canıma kastın mı var senin...? rezil ettin cümle aleme bizi...karakolda herkes gülüyor halime...

- tamam enişte sinirlenme gel otur şöyle...

- Haluk kusura bakma valla fark etmedim seni...hoş geldin...Allah razı olsun yine kurtarmışsın     bunu...sen dua et baban başkomiser...dayın savcı...terbiyesiz herif hiç utanmıyorsun değil mi?

- enişte tamam, bir dinleyelim bakalım, olur böyle şeyler

- ya bırak Haluk...bu çocukluğundan beri böyle...14 yaşındaydı arabamı çaldı...gitti trafik polisine çarptı...

- baba ne alakası var ışıkta durdum...arkadaki araç bana çarpınca ben de trafik polisine çarptım

- sus cevap verme...evi yaktın oğlum sen evimizi yaktın...

- baba ben sobayı yaktım...5 yaşındaydım...kapağını kapatmayı unutmuşum

- anneni kim vurdu lan bacağından...ben mi vurdum...atıyorlardı az kalsın beni meslekten

- enişte küçüktü o zaman sen de ulu orta koymayacaksın silahını...allah beterinden korusun

- ya haluk sen hala bekarsan sebebi bu heriftir...nişanlının kardeşini ayartmadı mı...? evlenicez dedi kızı kandırmadı mı?...kız canına kıyıyordu az kalsın...vermedi işte babası kızı sana yalan mı? yalansa yalan de ? sebebi bu heriftir işte...

- neyse enişte eskileri açmayalım...

- rahmetli annem koydu bunun ismini...Uçurum...isme bak...neymiş gözleri çok güzelmiş...bakan bir daha bakıyormuş...bakan uçurumdan düşüyor kimsenin haberi yok...yaz tatilinde babama yolladım bunu...kuran kursuna göndermiş adamcağız belki düzelir yola gelir diye...hocayla beraber kız kaçırdılar...imamı yoldan çıkardı...hangi birini sayayım...kan davası çıkıyordu az kalsın...imamı da attılar işten...yedin ömrümü çocuk sen valla yedin...çalış oğlum çalış...bu karı kız işlerini bırak...bir yuva kur kendine...ama nerdeee...bu yakışıklılık bu gençlik hep sürecek zannet sen...

- tamam enişte sakin ol biraz...Uçurum'un  bir kadersizliği bir talihsizliği bir şanssızlığı var ama hırlı değil hırsız değil...karıncayı incitmez...merhametlidir...bunu hepimiz biliriz...ne oldu oğlum yine....her şeyi baştan bir anlat bakalım...

- dayı yemin ediyorum başıma ne geldiyse iyi niyetimden, saflığımdan...siz hep demiyor musunuz bunu bir hocaya falcıya götürelim okusunlar yazıp çizsinler...kısmeti açılsın filan...ben de sıkıldım artık ne yapsam bir terslik...bir olumsuzluk...bizim bir arkadaş var Tahsin...

- hani şu Hollanda da ki...

- aynen dayı...bir hoca tavsiye etti...kadın bu bizim Tahsin'e bir okuyor bir muska filan...Tahsin yürüdü gitti...evlendi...parayı buldu...hacca bile gitti...tövbe etti...huzurlu...kesin dönüşte yaptı...
 neyse adresi verdi bu bana...randevu filan...Kasımpaşa da bir adres...izbe bir bina...gittim ben kadına...ama kapıda bir kuyruk...gençler filan...Tahsin in adını verince kadın beni kabul etti...herkesi yolladılar...kadın orta yaşlı herkes anne diyor...dedim ben de annecim durum böyleyken böyle...okudu üfledi bu...bir kağıda da bir şeyler yazdı...3 e bölüp okunmuş suyla 3 günde bu kağıtla birlikte içip yutacaksın dedi...para filan da almadı...tam çıkarken şu çuvallara yardım et evladım çıkarken arabaya taşı dedi...işte ben çuvalı arabaya koyarken kıyamet koptu...polisti gazetecilerdi kameralardı kendimizi bulduk narkotikte...çuvallar esrar doluymuş...söyledim ben her şeyi dosdoğru...bizi götürürlerken gazeteciler kameramanlarda "niye insanları zehirliyorsunuz" diye sorunca ben de ne zehirlemesi kardeşim ben kısmetimi açmaya geldim dedim...ondan sonra tabi internetti televizyondu kendimi haberlerde buldum...neyse ki narkotikteki Başkomiser babamın yakın arkadaşı çıkınca gerisini biliyorsunuz zaten...

- okunmuş su ne oldu...?

- valla tamamını bir kerede koca kağıtla içip yuttum...boğuluyordum az kalsın...ama bırakırmıyım...
neyse dayı...yılmadım...yine bir arkadaş yeni hoca tavsiye etti...baştan konuştum...başıma gelenleri biliyorsun düzgün bir hoca olsun dedim...ne demek dedi...Bahçelievler de bir adres verdi bana...gittim tabi hemen...müstakil bir ev...kocaman bir köpek kapıda...bir de eleman var...elemana dedim beni falanca arkadaş gönderdi...arkadaşın adını duyunca hemen içeri aldılar beni...içeride 5 tane genç kız hocanın etrafında oturmuşlar sessiz sessiz bakınıyorlar...hocanın gözleri kapalı fısır fısır bir şeyler okuyor...bir işaret yaptı elemanın kulağına bir şeyler söyledi...eleman beni başka bir odaya götürdü...bir de kız geldi benimle beraber...soyun dedi...dedim nasıl yani...okunmayacakmıyım...dedi her şey sırayla...af buyur dayı soyundum ben...üstüme beyaz bir çarşaf örttü kız bir de tütsü yaktı...ne olduysa o tütsüden sonra oldu....tütsü beni kendimden geçirdi...bir zaman sonra koptu kıyamet yine...polisiydi...tv siydi...kamerasıydı...yaka paça aldılar hepimizi...ben üryan tabi...doğru ahlak masası...gazeteciler sordu yine...hiç utanmıyor musunuz fuhuş filan...ben tabi yine kısmetimi açmaya geldim diyecektim ama çok inandırıcı olmayacağını anlayınca sustum...ahlak masasında ki Kadir abi bizimle şarkta aynı lojman komşumuzdu biliyorsun...tanıdı tabi beni gerisi malum...akşam haberlerindeyim...

- oğlum hep kötü arkadaş işte...

- ya baba son olayda mı arkadaş yani...

- Uçurum son olayı bekliyorum zaten...telefonla arkadaşlar arayınca yeğeniniz böyle böyle...kalp krizi geçiriyordum valla...ne oldu baştan anlat bakayım...

-dayı kuran çarpsın bir gram suçum yok...annem beni bir hocaya götürmek istedi yine...dedim anne ben hayatta daha hocaya gitmem...annem de oğlan gelmiyor deyince hoca bu sefer anneme yöntemi anlatıyor telefonla...annem mevzuyu anlattı tabi...kafama yattı...denizin ortasına gidicem tekneyle...üzerimdeki elbiselerle suya atlıycam 3 ihlas bir fatiha okuycam suda...elbiseleri sudayken çıkarıp denize bırakıcam...tekrar tekneye binip hafiflemiş olarak yeni elbiselerle pırıl pırıl bir hayata başlıycam...olay bu kadar basit gördüğün gibi dimi dayı...

- valla şu ana kadar normal ama garip bir büyüymüş...

- ben bu sefer ne olur ne olmaz diye Ozan ı da aldım yanıma...yedek kıyafetleri de aldık...hiç olmazsa öz kardeşim yanımda olsun...bir şey olursa şahit olsun diye...bir tekne kiraladık sahilden...aylardan Mart...hava soğuk önce kiralamak istemedi kimse ama parayı verince açıldık biz tabi denize...neyse dayı kıyıdan bayağı bir uzaklaştık...ben elbiselerle ama ayakkabılar, mont, kemer, kazak, pantolon ne varsa üstümde komple atladım mı suya...

- yapma ya...

- valla...neyse abdest alır gibi 3 kere batıp çıktım suya...suyun içinde başladım ne varsa çıkartmaya...

- su nasıl?

- yani su fena değilde dışarısı beton...neyse ben soyundum ne varsa...duaları da okudum...üryanım ama...bu Ozan salağına arkanı dön de tekneye çıkıyım dedim...tekneye çıktım dayı arıyorum havlu yok...yedek elbiselerin olduğu torba yok...çırılçıplağım...Ozan torba nerede? abi ne torbası filan kısacası bu salak arabada unutmuş torbayı...beni aldı sanmış...ya dayı inanmıycaksın hipotermi ben de...hava bana -10 derece gibi geliyor...ben titrerken birden bir megafon sesiyle ilkildim tabi..."gençler napıyosunuz?" filan...sahil güvenlik!!!...kaçak göçmenleri yakalamışlar...beni de dal daşak görünce...bağladılar bizi teknelerine paket tabi...bir battaniye verdiler bana...sağolsun komutana senin adını verince dinledi beni...yardımcı oldu ama kıyıda bekleyen gazete televizyon kalabalık tanıdılar beni...gerisini biliyorsun zaten...

- neyse takma kafana olan olmuş...bırak artık şu hacı hoca işlerini...abla sen de he...yeter artık...

- dayı son bir şey daha var hep sana söylemek istedim...senin nişanlından ayrılmana sebep oldum ya affet beni...yani nişanlın Nagihan abla da dünya iyiysiydi...kardeşi de öyle...neden olmadı o iş biliyor musun? bak ilk defa burada söylüyorum...

- neden?

- dayı benim adım Uçurum...hep bu ismim yüzünden ne geliyorsa geliyor diye düşünüyordum başıma...biliyorsun senin baldızın adı Hurma idi...ben Uçurum o Hurma daha büyük felaketlere gebe kalır bu hayat bizim için diye düşündüm...bıraktım kızı...beni affet...

- :)




TANRIVERDİ ODAUÇAR... (gerçek olaylardan esinlenilmiştir)



25 Aralık 2015 Cuma

SİNEK ÖLDÜ CANSIZ...



yine ağır ağır oldu sabah
hiç içinden çıkılmamış bir problem sanki
oda soğuk ve yatak
ne kadar sessiz...ne kadar

mavinin en tuhaf tonudur ellerimin üstündeki damarlar
ellerim yüzümü yıkamaya hazır
ama bir sinek 
benden önce davranır
girer tuvalete
edepsizce
musluktan akan suya uçar

kendi kendime konuşurum sonra
ama içimden
herkes nerede ve sen hariç
evin içindeki her eşya duyar beni
çiçeklerim
kavanozdaki balığım ve ayna
gizli saklı hiç bir şey kalmaz

ve ev yerleşemediğim hiç bir yer
sürahideki su ise içmediğim
ret edilmiş düşler uğruna sevmek
kafamın dikleri
içinde bir ses vız vız
kırılgan işte sinirlerim

yani ev yalnız
sinek öldü cansız
sen ise acımasız
peki ben...?



TANRIVERDİ ODAUÇAR




20 Aralık 2015 Pazar

BİŞEYLER BİŞEYLER HEP BİŞEYLER...



bir çocuk geçti şimdi şu yoldan
bir kadın ve bir adam
benim aklımdan bir şeyler geçti

istesem de istemesem de
seni düşündüğüm de zaman hep uzadı
tutsağı olduğum göz dalımı yollar
ve hiç günahsızların acısı
uzadı...uzadı

sevginin bedeni yoktu
ama ağırdı çok sevmenin bedeli
bir şeylere direnmek istiyorum
yani istiyorum ki sen ol sebebi
burada seni anıyorum sen de beni (nafile)

şu an var olan
olmuş gibi olandan daha iyiydi
bayatlamış düşüncelerden daha
istesek hep bir şey fazla...bir şey hep fazla
bağırmak suç gibi

çok mu zaman geçti
yoksa çok mu erken
eskiden her şey güzeldi
bir daha da güzel olmadı zaten

zaman mı geçti yoksa çocuk mu
yok yok...
bir çocuk geçti şimdi şu yoldan
bir kadın ve bir adam
kim bilir aklınızdan neler geçti...



TANRIVERDİ ODAUÇAR...






16 Eylül 2015 Çarşamba

BANA CAZİP BİR YALAN SÖYLE...




kapının aralığından şöyle bir baktım hayata...
ben baktım...
bir şeyler eskidi
ve anladım eksildiğini...

şimdi bana cazip bir yalan söyle sevgilim
söyle ki
ömrü uzun olsun isteyen kelebekler ölmesin
bir yaprağın üzerinde yan yana

yani bana cazip bir yalan söyle
söyle ki
çift kişilik bir bilet kesmesin kollarından şu genç kadın
konforsuz bu şehir trenine
beraber gidecekmişiz gibi cam kenarında


TANRIVERDİ ODAUÇAR

23 Haziran 2015 Salı

BALIĞIM ZİYA...(MİZAH-ÖYKÜ)



  Çocukluk arkadaşım Tahsin Hollanda da yaşıyordu. Bayan arkadaşı ile Antalya ya tatile gideceğini, fakat İstanbul da 2 gün kalacağını, önemli bir işi olduğunu mümkünse görüşmek istediğini söyledi telefonda. Ben de iş için Adapazarı na gideceğimi, aksilik işte 2 gün olamıyacağımı ama otelde filan kalmamasını, evin anahtarlarını onu da tanıyan komşumuz Mualla ablaya bıraktığımı söyledim...

  Bu Tahsin benim çocukluktan olduğu gibi, okuldan ve aynı zaman da askerliği de beraber yaptığım kadim bir dostumdur. Nişanlım Nermin in de kuzeni olur.

  Teslimatlarımı erken yapmıştım. Körfezden İstanbul a yaklaşırken, biraz da sevinçle, Tahsin i arayıp döndüğümü söyleyecektim ki, telefonum çaldı,arayan Tahsin di. Çok acil bir telefon geldiğini, annesinin kalp krizi geçirdiğini,dönmesi gerektiğini, evi biraz dağıttığını, hava alanında olduğunu, varınca arayacağını söyledi ve kapattı. Geçmiş olsun bile diyemedim.

  Eve geldiğimde akşam olmuştu.İlk iş olarak yaklaşık yedi yıldır gözüm gibi baktığım beta cinsi balığım Ziya ya yem vereyim dedim ama o ne, balığım Ziya yoktu yerinde...Cam sehpanın üzerinde 400 dolar para, yarısı dolu bir viski şişesi, biri rujdan gözükmeyen 2 viski bardağı. Yaa bir de ne olur bu düşündüğüm şey olmasın yaklaşık 30 grama yakın evet eminim bu kokoin. Başka bir şey olamaz. Ama bunu düşünemezdim balığım Ziya yı bulmam gerekiyordu. Her yeri aradım. Tahsin Ziya ya düşkünlüğümü bilir. Atıcak hali yok ya...Ulan bu herif kafayı bulup atmasın Ziya yı...Arıyorum teli de kapalı. Bir müddet sonra bu aradı beni. Annesinin iyi olduğunu, ev için kusura bakmamamı, Sehpanın üzerindekinin kokoin olduğunu, kız arkadaşıyla iş tutarken kız arkadaşının Ziya nın bakışlarından rahatsız olduğunu, Ziya yı kavanozuyla beraber yatağın altına koyduğunu söyledi ve kapattı.

  Ziya yı oradan kurtarıp, yerine koydum. Bu arada benim aklımda da tilkiler dolaşmaya başladı tabi ev de 30 gram kokoin var. Sanki tarttık...Ben hayatımda hiç görmedim, Un gibi filan, filmlerden bilirim ama. Burna çekiliyor  "scarface" filminde Al Pacino dişlerine filan sürüyordu...Şeytan, çek be olum ne olacak filan dedi, ama asla çekmedim. Ya fazla çekersem? Ya burnum kanarsa? ya Nermin duyarsa? Tabi tabi polis duysun ama Nermin duymasın...Ulan Tahsin ben senin..?^#!!!

  Şeytan bütün gece, kardeşim 35 yaşındasın, dozajı ayarlarsın, çocuk değilsin ya içmeyceksen sat iyi para eder bu dedi durdu...

  Dedim ben bunu içicem. Merakta ediyordum. Uzun lafın kısası bir, iki, üç, biraz duruyordum, bir daha. Çektikçe çekesim geliyordu. Yüzüm de gülmeye başladı:))

  Ne kadar aldım bilmiyorum. Bir den bir ses ne yapıyorsun oğlum sen? Kafayımı yedin? Yavaş biraz yavaş...

  Bundan sonrasını aynen anlatıyorum; balığım Ziya konuşuyordu. Dedim Ziya konuşuyorsun sen? Ne Ziyası lan...hee ne Ziya sı...???Benim adım Ziya değil oğlum, benim adım Kamil dedi. Dedim benim Ziya, sahibin Ercan tanımadın mı? Bak hala Ziya diyor. Bana bak oğlum Ercan, ben sana Mahmut desem hoşuna gider mi? Sen beni aldığında benim adım Kamil di...Yıllardır Ziya Ziya...

  Tam idrak edemiyordum. Ziya Kamil di...Balığım konuşuyordu...Devam etti; Bak oğlum, ben balık yaşına göre senin rahmetli baban yaşındayım...Sayılı günüm kaldı. Neymiş beta balığı kavanoz da tek yaşarmış mış, çifti olursa yanında ölürmüşş müş...ulan sen biz de şey yokmu sanıyorsun hee? Yok kamil abi dedim...pet teki adam öyle dedi ben de öyle biliyordum dedim...Şimdi oğlum o petteki adamın A.G. sana bişey olmasın...dediğim gibi sayılıdır günlerim...ölmeden senden son bir ricam var...benim içimde uktedir...okyanusa sal beni...sağlam bir manita yapmak istiyorum son günlerimde...köpek balığı olsa fark etmez, hadi canım kırma beni.

  Dedim yapamam, ne alakası var, arada da çekiyorum, elimde alıştı hani. bir yandan da bir duygusallık filan ağlama geldi mi bana, kamil abi ölme, gitme filan salya sümüğüm ama. Bir an dedim tamam Kamil abi ne istersen yapacağım.

  Aferim Ercan...esaslı adammışsın...şimdi şeffaf bir torba bul, içini suyla doldur beni içine koy...kavanozda ters yansıma var, dışarıyı göremiyorum o yüzden şeffaf torba anladın mı? anladım dedim...ev de torba aramaya başladım ama yok...torba var şeffafı yok. Bir an aklıma bir şey geldi, dedim Kamil abi şeffaf torba bulamadım ama bir fikrim var yanlış anlamazsan...neymiş o ? prezervatif olur mu ? olur canım benim dedi...çok içtendi kamil abi her şey bir merasim havasında gelişiyordu...neyse şeyi suyla doldurdum, yerleştirdim Kamil abiyi de içine, çıktık Marmara denizine doğru yola...

  Kafam allak bullaktı. Yaşadıklarım bir film gibi geçiyordu beynimin içinde. Kamil abi torpidonun üzerinde, ben direksiyonda, sabah yeni yeni aydınlanmış, iki üç martı arabaya yakın uçuyordu. şeyin içindeki Kamil abiyi mi farketmişler di acaba ?

  Tam deniz kıyısına yaklaştık bir de baktım tam arkamda bir polis arabası selektör yapıyor. ben de bir panik, dedim Kamil abi polis ne yapayım? dedi panik yapma sakın çok zorda kalırsan beni denize doğru fırlat ben başımın çaresine bakarım...helalleştik orada

  Kamil abiyi tişörtümün içine soktum. Polis cama doğru yanaştı. Hayırdır genç böyle sabah sabah...şöyle araçtan bir in bakalım. İndim araçtan. Memur üstümü arıyor. O anda Kamil abiyi avuçlayınca Kamil abi önce ahh dedi, sonra kaçç dedi...bir refleksle başladım denize doğru koşmaya...diğer memur da indi araçtan. O da peşimde. Hoşçakal Kamil abi diye bağırarak fırlattım denize doğru Kamil abiyi...hava da bir göz göze geldik...öyle acıklı...çullandı üstüme polisler...patara kütere...bu arada telefonum çalıyor...çalıyor...çalıyor...Üzerimde bir ağırlık...kendime geldim...alo dedim

  İş yerinden arıyorlar...oğlum neredesin Ercan...Ben Kamil abin...dün geceden beri yüz kere aradık...Nermin de burada kız panik...al veriyorum...


NOT: Ziya hala yaşıyor...10 yaşında...Nermin le evlendik...bir oğlumuz var...adı Tahsin...bu gün de Tahsin aradı İstanbul a geliyormuş :D




TANRIVERDİ ODAUÇAR (gerçek bir hikayeden esinlenilmiştir)

NE SOĞUK BİR TABLOYUM...



artık beni hiç anlamıyorsun sevgilim
karanlık bir oda...
ve onu aydınlatmak için çırpınan ateş böceğinin ağır yorgunluğu
ediyor veryansın ama...usulca
şimdi ışığı açsam kime ayıp olur biliyorsun


ne soğuk bir tabloyum beyninin duvarlarında
aşina bir resim de değilim gibi
kırmızı don kadar alakasız ve sana-ne-yazık ki bana ?
ilgilendiren ne ki seni ben den
ateşi düşük bir çene kadar çok konuşuyorum
sanırım karanlık var içimde...oda karanlık...o da
bir seni bir de kelimeleri...seçemiyorum


sanki çocuk düşürdün de tutamadın ellerinden
yanılgısı budur işte sebebi göz yaşının
çünkü her seferinde hayalimin  düşer üzerine
ve saçların sanırım vicdan azabı
inan kestirip attığın aşk değil fazlası
artık yavaş yavaş kırparsın hayatından beni
ben ise gözlerimi
işte hep o aralarda bir şeyleri
kaçırdık...
belki de aklımızı
hepsinin ötesinde iştahını...kabarttık şeytanın
sonra sen beni niye yakıyorsun...sen beni diye...yakarıyorsun


yani şimdi çok mu canın acıdı senin
bu sorun olamaz ki sevgilim
sonuçta senin canın benim
acımadı ki...acımadı
beni pis bencil...beni pis...




TANRIVERDİ ODAUÇAR...



15 Ocak 2015 Perşembe

BİR YOL OLSA İDİ AŞK...



söz gelimi bir yol olsa idi aşk...
yani diyorum bir yol olsaydı...
mümkün olmayan tek şeydi belki de
bir vedaya en yakın şeydi
son bir kez geçmişe sarılmak


varsaydığımız içimizdeki o yollar
sanki hiç geçilmemiş gibiydi
oysa sen de ben de geçtik biliyorsun
vazgeçmekte geçmek değil mi?
varsaydığımız o yollardan
hani o içimizdeki...


şimdi göz kapaklarının arasından
inadına sızan
yaş değil sevgilim
kıyıdan uzaklaşan
hikayeler işte onlar
acı tatlı...


çaresizliğin alfabesinde
kaç harf var artık biliyorsun
ve geçiyorsun gözlerimin önünden
telli duvaklı...


söz gelimi bir yol olsa idi aşk...
yani diyorum bir yol olsaydı...
mümkün olmayan tek şeydi belki de
bir vedaya en yakın şeydi
yoldan çıkmak...




TANRIVERDİ ODAUÇAR...